Sen hiç mavi fil gördün
mü? Ben gördüm. Canlı, gerçek bir fil değildi ama benim gerçeğim oldu.
Nasıl mı? Anlatıyorum…
Dünyaya şüphe ile
bakıyordum, varlığımı sorguluyordum, yaşamın anlamını sorguluyordum. Gerçekle
çoktan karşılaşmış olmama rağmen şüphe ile bakıyordum. Çünkü bu kadar yakınımda
olmamalıydı, çünkü ben gerçeği tanımayı hak edecek kadar önemli bir şey
yapmamıştım. Ben özel miydim, evet herkes gibi ben de özeldim. Fakat o kadar
dipten bakıyordum ki kendime, kendimi o kadar yetersiz ve değersiz buluyordum
ki, kendimle arama koyduğum mesafe o kadar fazlaydı ki kendimi özel
görmüyordum.
Kimdim ben, neden
buradaydım, ne yapmaya gelmiştim. Tanrı var mıydı, varsa benimle ilgileniyor
muydu? Varsa bizi neden bu gezegene göndermişti? Sorular bitmek bilmedi,
cevaplar neredeydi?
Bütün kötü şeyler benim
başıma geliyor, doğuştan şansızım, bu şekilde yaşlanıp ölüp gideceğim diye
düşünüp kendi dramımı kendim yaratıyordum. Kim bilir bunu yapmaktan zevk
alıyordum, acıdan zevk alıyordum.
Kimse beni sevmiyor, bir
işim yok, bir hayatım yok, bir geleceğim yok, zavallıyım diyordum. Tüm günü kendimi acımakla
geçiriyor, geçmişte kendi yarattığım üzüntüleri defalarca kendime yeniden
yaşatıyor ve mutsuz oluyordum. Uyanmak istemiyordum, hayattan ve kendimden uzak
kalabilmek için kendimi uyutuyordum. Ne kadar zamanı bu şekilde harcadım
hatırlamıyorum. Çok zaman olmalı.
Fakat bir taraftan içimden
bir ses yaşamın bir anlamı olduğunu söylüyordu. Neydi anlamı, bekliyordum…
Ve bir gün, (çok ayrıntıya
girmeyeceğim) onunla tanıştım. Her soruma yanıt veriyordu, sormadığım hiçbir
şeyi anlatmıyordu. Bir o kadar sıradan, bir o kadar tanıdık, bir o kadar şaşırtıcıydı.
Ben şüphe duymaya devam ettim. Sorulardan vazgeçtim, cevaplardan kaçtım,
erteledim, korktum, sustum…
Sorgulamadan sıradan
hayatıma devam ettim, işleyen dünya sistemine uyum sağladım, nefes alıp verdim,
temel ihtiyaçlarla yetindim ve devam ettim. Böyle devam ederim diyordum, böyle
geçer hayat yeterli diyordum. Bir yandan korkuyordum elimde olanları da
kaybetmekten korkuyordum…
Ve bir gün korktuğum sıra
dışı bir şekilde başıma geldi. Ve ben ertelediğim soruları tekrar sormaya
başladım. Sonsuz bir boşluktaydım, yine korkuyordum.
Güvendiklerime
güvenmiyordum artık, daha çok şüphe ediyordum. Gerçek neydi net bir şekilde bilmek
istiyordum. Bu sefer cevabı bilmeden devam edemeyecektim.
Yıllar sonra tekrar ona
sormaya başladım. Nasıl devam edeceğim ben dedim?
“Kendi gerçeğini kendin
yarat dedi”. Nasıl yapacağımı bilmiyorum dedim.
“ İyi niyetle düşündüğün,
safça korkmadan istediğin her şeyin bir gün olacağını göreceksin dedi”.
Nasıl oluyor dedim.
İstersen bir dene dedi.
Nasıl dedim. “Hiç
karşılamayacağın bir şeyi düşün” dedi. Mesela; boynuzlu bir kedi, beş ayaklı
koyun. Bir şekilde , herhangi bir yerde mutlaka karşına çıkacak dedi.
Tamam dedim. O gece
şüpheyi kenara bırakıp “ Mavi bir fil” düşündüm.
Aradan birkaç gün geçti,
mavi fil hala çıkmadı karşıma dedim. “Beklentiye girme, akışına bırak, çıkacak
dedi”. Tam bir hafta sonra bir arkadaşımın ofisinde mavi fili gördüm, gerçek
bir fil değildi, bir bibloydu ama maviydi ve fildi. Ertesi gün bir arkadaşımın
evinde aynı fil biblosunu gördüm. Ve ertesi hafta başka bir yerde. Bu kadarı
tesadüf olamazdı.
Artık şüphesizdim. Geçmişe
dönüp baktığımda kimse bana bir şey yapmamıştı, yaşadığım olumsuzluklar korku
ve endişelerimin, yaşadığım iyi şeyler iyi niyetlerimin sonucuydu. Kendi hayatını ancak özgür iradenle kendin
yaratabiliyordun ve Tanrı vardı ve seninleydi. O günden sonra sadece mavi fil
karşıma çıkmadı. Safça, iyi niyetle istediğim her düşündüğüm şey de karşıma
çıkmaya başladı.
Eğer istersen, sevgiyle, iyi
niyetle, korkmadan, kendine engel koymadan isteyeceğin her şey bir gün karşına
çıkabilir. İş, aşk, para, sevgi, arkadaş, dost, ev, araba veya mavi bir fil …
“Tek yapman gereken her gün ve her an kendi
gerçeğini yeniden ve “yeni”den seçmek. Tabii eğer istersen…” Ausey